27 Eylül 2009 Pazar

Bağışıklık Sistemimiz İçin 9 Öneri: çoğu yapmamız gerekenler zaten :)




Günler kısaldı.Havalar soğumaya başladı. Benim gibi bazılarınız da hasta olmaktan korkmaya başlamış olabilirsiniz. Hele bir de bu yıl domuz gribi korkusu varken..



Daha yeni okuduğum bir sağlık dergisindeki önerileri burdan paylaşmak istedim. Düzenli beslenme gibi klişe önerilerin yanında her gün yapmaktan zevk aldığımız davranışların da savunma sistemimiz için ne kadar faydalı olduğunu okumak hoşuma gitti doğrusu. Uzun lafın kısası işte o 9 öneri:






  1. Sevdiğiniz, moral veren müzikleri dinleyin. Müzik dinlemek beynin iyi hissetmemizi sağlayan bölgesini tıpkı seks ya da lezzetli yemekler gibi uyarıyormuş.(McGill üniversitesi)




  2. Hareket edin. Fiziksel aktivite kas ve iskelet yapısını güçlendirmenin yanı sıra stresi azaltıyor ve ruhsal durumumuzu olumlu etkiliyormuş. Bağışıklık sistemimizin hücrelerinin aktivitelerini de arttırıyormuş.



  3. Kahkaha atın. Gülmek enfeksiyonlarla savaşan antikorları arttırıyormuş.Diğer yararları da şöyle sıralanabilir: kan dolaşımını hızlandırıyor, stresi ve kaslardaki tansiyonu azaltıyor. Sindirim sistemini üzerinde olumlu etkileri var.



  4. Beyninizi çalıştırın. California üniversitesindeki bir araştırmaya göre briç oynamak kadınların bağışıklık sistemini stimule ettiği ortaya çıkmış. Bu araştırmaya göre bağışıklık sistemimiz beynimizin plan yapmak, hafıza, muhakeme ve soyut düşünmeden sorumlu bölgesi ile etkileşim halindeymiş. Saydığımız zihinsel fonksiyonları içeren herhangi bir aktivite bağışıklık sistemimizi olumlu etkiliyor.



  5. Sesini kısın. Rahatsız olduğunuz seslerden kurutulun. Çünki onlar sadece kulağınızı rahatsız etmiyor. Istenmeyen sesler, kaslardaki tansiyonu, kalp atış hızını arttırabilir damarları büzerek kan dolaşımını azaltabilir. Cornell üniversitesindeki bir araştırmada sürekli gürültülü ortamda çalışan kadınların daha çok stres hormonu adrenalin salgıladıkları görülmüş. Bu da kalp krizi riskini arttırıyormuş.



  6. Bardağın dolu tarafını görün: Bağışıklık sistemimiz duygu ve düşüncelerimizle de birebir ilişkili. Yapılan bir araştırmaya göre iyimser kişiler karamsa kişilerden ortalama 12 yıl daha uzun yaşıyorlarmış. Asabi, stresli,negatif ve karamsar kişilerin bağışıklık sistemleri aşılara da daha zayıf tepki veriyormuş.



  7. Önerilerin bana göre en ilginci :YATAK ODANIZ ZİFİRİ KARANLIK OLSUN! melatonin bazı hastalıklardan korunmak için ihtiyaç duyduğumuz bir hormon ve sadece karanlıkta salgılanıyormuş.Yeterince uyumamak ya da ışıklı ortamda uyumak melatonin seviyesini düşürüp kadınlar ostörojen seviyesini arttırıyormuş. Bu da meme kanseri riskine yol açıyor. Gece şiftinde çalışan ya da ışıklı ortamda uyuyan kadınların meme kanseri riskinin %60 oranında arttığı gözlenmiş. Başucumuzda duran saat ya da küçük gece lambası bile melatonin seviyesini azaltıyormuş.



  8. Strese hayır!! Benim gibi stresli biri için bu zor :) Ancak, stres kortizol ve adrenalin hormonlarının üretimini arttırıyormuş. Bu iki hormon da bağışıklık sistemimizi zayıflatan hormonlardan.



  9. Tabi ki doğru beslenme: Bağışıklık sistemimiz için C,E,A vitaminleri şart. Vücudunuzu susuz bırakmayın;dehidrasyon vücut direncini düşürüyor.



  10. balıktaki omega3 ve proteinli gıdalardaki arginin bağışıklı sistemimizi güçlendiriyor.



  11. Çinko da bağışıklık hücrelerimizin artmasında yardımcı. Günlük ihtiyacımız 15 mg. Çinko kaynakları: istiridye, karides, susam, peynir, et, bitter çikolata :), yumurta ve mısır.



  12. Fazla şeker akyuvarların yeteneklerini %50 oranında azaltıyormuş. Tekrar şekere hayır demek zorundayız malesef.

Devamını okuyun...>>

15 Eylül 2009 Salı

Elma mısın, Armut mu?


Bayanların çoğu bilir: vücut tipleri genel olarak armut ve elma diye ikiye ayrılır.(Aslında birkaç çeşit daha vardı:savaşçı,atletik vb.Fakat diğer tiplerde sadece fiziksel görünüm değil psikolojik analizlerde işin içine katılıyor. Neyse..) Bazıları da benim gibi elma mı armut mu olduğuna karar veremez.(sadece fiziksel görüntüyü düşününce:) Benim gibi orta kararlar için faydalı olabilecek bir formül okudum geçenlerde. Buna göre belinizin en ince noktasından göbek deliğinizin üstüne doğru ölçün. Kalçanızı da en yüksek noktadan ölçün. göbek ölçünüzü kalça ölçünüze oranlayın. Sonuç 1 ve üzeri ise elma, 1'in altında ise armutsunuz.
Elma vücut tipine sahip olanlar kalp hastalıkları, hipertansiyon, diyabet g'b' hastalaiklara daha yatkin olurlarmış. Sağlıklı vücut ağırlığı için bu rakam kadınlarda 0.80, erkeklerde 0.95 in altında olmalıymış.
Devamını okuyun...>>

14 Ağustos 2009 Cuma

Çoğu kişinin sevmediği, benimse bayıldığım meyve: KIZILCIK


Macrocenter'da görünce dayanamadım, hemen aldım. Çocukluğumdan beri severek yediğim bu meyvenin faydalarını merak ettim. Sevilmediği için faydasızmış gibi gelen kızılcık, beni epey şaşırttı doğrusu.
Kızılcık beyindeki melatonin hormonunun salgılanmasını uyarıyormuş,bu hormon özellikle akşamları hayat ritmimizi yükseltiyor. Uyku problemi olanların yatmadan önce bir bardak kızılcık suyu içmeleri onları rahatlatıyormuş. (Ben aşırı yorgun olduğum zamanlarda uyuyamazdım. Annem kızılcık suyunu sevdiğimden, etkisinden bir haber içirirdi. Ben de gerçekten işe yarıyor ;) Bağırsak ve ağız yaralarına iyi geliyormuş. Böbrek taşlarının tedavisinde ve idrar yolu enfeksiyonlarında kullanılıyormu. Ateş düşürücü olduğundan menopoz dönemindeki bayanlar için de oldukça faydalıymış.
Devamını okuyun...>>

18 Haziran 2009 Perşembe

Denenesi bir tat : Volkanik taşlar üzerinde mangal keyfi



Astoria Et'n More'da kendin pişir kendin ye usulüne yeni bir boyut getirilmiş. Volkanik taşlar üzerinde bifteğinizi masanızda pişirip sıcak sıcak yiyorsunuz. Mangalı farklı bir fantaziyle denemek isteyenlere tavsiye edilir :)
Devamını okuyun...>>

3 Haziran 2009 Çarşamba

Introduction To Nuclear Power Plants For Dummies


Acemiler İçin Nükleer Santrallere Giriş

Okuyucu Kitlesi
Ülkemizde zaman zaman nükleer santral yapımı gündeme gelmekte, bazı kesimler yana yakıla bir an önce başlamak isterken, bazıları da canla başla karşı çıkmaktadırlar. Bu “iki bazıları” dışında kalan bazıları da “Ya ne diyor bunlar? Bir ara birşeyler okusam da fikir edinsem!” diye düşünmektedir. Ben de “üçüncü bazılarına” dahil hissettiğimden, ESC final ödeviyle “bir aranın” gelmiş olduğunu düşünüp, gerek kendim, gerekse benim gibi hissedenler için “Nuclear Power Plants for Dummies” tadında birkaç şayfa yazmak istedim.

Bu konuya yeni giriş yapanlar için aşağıda listelediğim konu başlıklarının başlangıç için yeterli olacağını umuyorum:

  • Nükleer santraller nasıl çalışır?
  • Nükleer santral kurulabilmesi için gereken çevresel şartlar?
  • Nükleer santrallerin artıları ve eksileri
  • Ülkemizde nükleer santral tartışmalarının tarihçesi
  • Türkiye için tek alternatif nükleer santral mi?

Nükleer santraller nasıl çalışır?

Tüm elektrik santrallerinde olduğu gibi, Nükleer santrallerde de tribünlerin döndürülmesiyle jeneratörlerden elektrik enerjisi elde edilir. Elektrik santrallerini farklılaştıran temel etmen tribünleri döndürmek için gerekli olan kinetik enerjinin farklı yollardan sağlanmasıdır. Hidroelektrik santralleri dışındaki elektrik santralleri basınçlı su buharı ile bunu sağlarlar. Su buharı elde etmek için yüksek miktarda ısı enerjisine gerek vardır. Nükleer santraller bu yüksek ısıyı fisyon tepkimelerinden sağlar.

Doğada kendi kendine fisyon tepkimesi çok nadir olarak görülür. Bu nedenle Nükleer santrallerde notrön bombardımanı ile fisyon tepkimesi yaratılır. Uranyum çok sayıda proton ve notrön içeren ağır düzensiz bir elementtir. Uranium yüksek hızlı nötron ile çarpıştırılarak iki yeni atom ve 3 nötron oluşur. Bu nötrandalardan ikisi farklı tepkimelerde kaybolurken bir tanesi yeni bir uranyum atomunun bombardımanında kullanılır. Bu şekilde tepkimeler zinciri yaratılarak kontrollü bir şekilde enerji elde edilir. Elde edilen enerji, basınçlı su buharı elde edilmesinde kullanılır. Basınçlı su buharı tribünleri döndürdükten sonra yoğunlaştırıcıya geçer. Yoğunlaştırıcan sonra sonra soğutma kulesinde soğutulur. Suyun soğutulması reaktörün çok ısınmasını kontrol altında tutmak için çok önemlidir. Hazne yapısının sıcaklığının kontrol edilememsi durumu kaza riskini oldukça artırmaktadır.


Figure 1: Nükleer santrallerin temel bileşenleri

Nükleer santraller de kendi aralarında Nükleer reaktörlerine göre farklı çeşitlere ayrılırlar. Bunlar basınçlı su reaktörü, kaynar sulu reaktörler ve basınçlı ağır su reaktörleridir. Nükleer santrallerin önemli bir sınıflandırma kriteri ise inşa modeleridir. Batılı ülkeler Nükleer santral kalplerini kapalı şekilde inşa ettiler. Doğu ülkeleri ise üstünü açık bıraktılar. Böylelikle kapalı=batı tipi ve açık= doğu tipi olmak üzere temel iki Nükleer santral çeşidi ortaya çıktı.


Figure 2: Açık ve kapalı sitemler

Kapalı sistem batı modeli doğu modeline göre daha güvenlidir. Çekirdek erimesi gibi kazalar Nükleer santrallerin tarihi boyunca birkaç kez gözlenmiştir. Temel iki örnek Three Mile Island Nükleer santralinde (1979) ve Çernobil Nükleer santralinde (1986) oluşan çekirdek erimeleridir. Three Mile Island kapalı sistem olduğundan çevreye olan zararları Çernobil’e göre çok daha az olmuştur.

Nükleer Santrallerin artıları ve eksileri

Nükleer enerji yandaşlarının temel argumanları, nükleer santrallerin küresel ısınma ve iklim değişikliğine olumsuz etkisinin çok çok az olması. Bu nedenle de fosil enerji kaynaklarının alternativi olarak kullanılması gerektiğidir. Diğer önemli bir argumanları da nükleer santrallerin hi-tech olması. Hi-tech ürünlerin gerçekten doğru tasarlanıp işletilirse problem riskinin çok az olduğu iddaa ediliyor. Teknik olarak mümkün olan her şeyin pratikte kazalara açık olduğunu onlar da çürütemiyorlar. Nükleer yandaşlarının savunmaları bu iki arguman etrafında genişliyor. Ayrıca, nükleer santrallerde elde edilen enerjinin miktarının çok büyük olması da bir artı olarak gösteriliyor.Ancak verim hesabı ne ölçüde yapılıyor?

Buna karşın, Nükleer karşıtlarının yazılarına göz gezdirdiğimiz de hiç de yabana atılası şeyler yazmadıklarını görüyoruz. Nükleer santrallerin ilk akla gelen sorunu nükleer atık sorunudur. Nükleer atıklar doğada yüzlerce binlerce yıl kalırlar ve zararları nesiller boyu sürer. Nükleer santrallerin global iklime çözüm olacağı varsayılsa bile yeni bir global sorunu yaratma potansiyeli çok yüksektir:global sağlık sorunu. Atıkların yanında Nükleer santrallerden yayılan radyoaktif gazlar da atmosferle yayılmaktadır.

Nükleer santrallerde fossil yakıt kullanılmamasına rağmen, Nükleer enerji sektörü fosil yakıtlara bağımlıdır. Nükleer yakıt olan uranyumun kazılması, taşınması, zenginleştirilmesi için çok büyük miktarlarda fosil yakıta ihtiyaç duyulur. Hatta Nükleer reaktörlerin inşası için gerekli fosil yakıt ihtiyacı da azımsanacak miktarlarda değildir. Kullanılan enerjiyi karşılamak için Nükleer santrallerin aşağı yukarı yirmi yıl boyunca çalışması gerekmektedir. İhtiyaçlar bununla da bitmez. Fosil yakıtlara Nükleer atıkların taşınması ve uzun zamanlı saklanması için de ihtiyaç duyulmaktadır.

Nükleer enerjinin birincil olarak fosil kaynaklara bağımlı olması göz önünde bulundurularak yapılan incelemeler sonucunda, ekonomik olarak da kendi başına yürüyebilecek bir sektör olmadığı gözlenmektedir. Ekonomik destek politikalarına muhtaçtır.

Bu tespitlerden sonra Nükleer karşıtlarını fosil yandaşları olarak görme gafletine düşmeyelim. Onlar alternatif enerji olarak güneş, rüzgar, jeotermal enerjilerini öneriyorlar.

Nükleer Santral kurulması için gereken şartlar:

Nükleer santrallar, hidroelektrik ve kömür yakıtlı santralların aksine, teknik olarak her yere kurulabilirler. Ancak üretilen elektriğin ekonomik ve son derece güvenli olabilmesi için santralın kurulduğu yerin bazı özelliklere sahip olması gerekir. Bunlar kısaca şu başlıklar altında özetlenebilir:

DEPREM RİSKİ: Nükleer santrallar kurulurken, yapım maliyetini en aza indirebilmek için, deprem riskinin en düşük olduğu yerler seçilir.

TAŞIMA KOŞULLARI: Nükleer santralların, 400-500 tona varan ağırlıkta parçaları vardır. Bu parçaların santralın kurulacağı yere taşınması önemli bir sorundur. Coğrafyamız, kara ve demir yollarımız, bu ağırlıktaki parçaların taşınmasına olanak vermezken, taşımacılığa uygun olmayan akarsularımız da bu soruna bir çözüm getirmezler. Bu nedenle Türkiye'ye kurulacak nükleer santralların öncelikli olarak deniz kenarında olması, ekonomik olarak büyük yarar sağlayacaktır.

SOĞUTUCU GEREKSİNİMİ: Termik santrallarda olduğu gibi nükleer santralda da üretilen ısıyı alabilmek için bir soğutucuya gereksinim duyulur. Bu soğutucu, genellikle akarsu ya da denizden sağlanacak olan "su " dur. Türkiye'deki çoğu akarsuyun debisi bu soğutmayı sağlayacak düzeyde olmadığından nükleer santralların deniz kenarında kurulması, en uygun seçeneği oluşturur

METEOROLOJİK KOŞULLAR: Yöreye hakim hava olaylarının bilinmesi, sağlanan güvenliğin korunması ve olası radyolojik etkilerin en aza indirilmesi açısından önemlidir.

Nükleer santrallardan açığa çıkan radyasyonun çevreye ve bu çevrede yaşayan insanlara ulaşabilmesi için atmosfer en önemli yoldur. Bu nedenle radyoaktif dağılımın hesaplanabilmesi ve insanlar üzerindeki etkilerinin ortaya konulabilmesi için atmosfer ile ilgili detaylı bilgilere ihtiyaç duyulmaktadır. Çünki santrallerin güvenlik kriterlerini çoğunlukla meteorolojik kriterler belirlemektedir. Bölgenin meteorolojik özelliklerine göre normal işleyiş seyri için ve kaza durumlarındaki prosedürler belirlenir.

Ülkemizde nükleer santral tartışmalarının tarihçesi

Türkiyede Nükleer santral kurulması ile ilgili fizibilite çalışmalarına 1968 yılında Elektrik İşleri Etüd İdaresi ( E.İ.E.İ) ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından başlatılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda 1976 yılında Silifke’nin 45 Km batısındaki Akkuyu mevkii ilk nükleer santral yeri olarak seçilmiş ve Başbakanlık Atom Enerjisi Kurumundan ( TAEK) yer lisansı alınmıştır.Ülkemizdeki ikinci nükleer santral alanı olarak seçilen yer Sinop’tur. Buradaki ilk araştırmalar ise 1980 yılında başlamış, belirli bir süre devam ettirilmiş ancak henüz sonuçlandırılamamıştır.

Akkuyu ile ilgili olarak 1977 yılında ihaleye çıkılmıştır. Bu ihalenin sonucunda İsveç ASEA-ATOM, STAL-LAVAL firmaları ilk sırayı almışlardır. Söz konusu bu firmalar kredi de yaşanan sorunlar nedeniyle ihale sonuçsuz kalmıştır.1983 yılında tekrar uluslararası ihaleye çıkılarak 7 firmada teklif alınmıştır. Bu tekliflerin değerlendirilmesi ile ;AECL ( Kanada ) firmasından 665 MWe, KWU ( F. Almanya) firmasından 986 MWe,GE ( A.B.D.) firmasından Sinop 1085 MWe,gücünde üç tane birden nükleer santral kurdurulması için niyet mektupları verilmiş ve görüşmelere başlanmıştır. Sinop'ta yapılan inceleme çalışmaları henüz sonuçlanmadığı için önce GE ile görüşmeler durdurulmuştur. Akkuyu’da yapılacak santral için diğer firmalar ile görüşmelere devam edilmiştir. Ancak o gün işbaşında olan hükümet Eylül 1984 ‘de santralın yap-işlet-devret (B.O.T) modeline göre yapılması gibi bir teklifi ortaya koyunca KWU firması görüşmelerden çekildiğini açıklamıştır. AECL firması ise B.O.T. modelini prensipte kabul ettiğini belirterek 1985 yılında ön protokol imzalamıştır. Buna göre :
- %60 AECL, % 40 TEK iştiraki ile 125 Milyon dolar sermayeli bir şirketin oluşturulmasına,
- Santral kurulmasının ve 15 yıl süre işletiminin bu şirketin sorumluluğunda olmasına,
- Söz konusu bu işletim süresince tüm borçların ödenmesi ve süre sonunda santralın mülkiyetinin TEK ‘e devri önerilmekte idi.

Ancak bu protokol ile ilgili olarak Kanada Hükümeti ve Kredi sağlayacak kuruluşların ortaya koyduğu şartlar Türkiye tarafından kabul edilemez bulundu ve 1986 yılında bu çalışmalar durduruldu.

Türkiye 13 Ocak 1994 tarih ve 21817 sayılı resmi gazete ön eleme ilanı ile AKKUYU nükleer Santral Müşavirlik Hizmetlerini yeniden ihale etmiştir. Bu ihaleye 18 yabancı firma teklif vermiştir. Buna göre ülkemizin ilk Nükleer Santralı Akdeniz kıyısında Mersin'in Gülnar İlçesi, Akkuyu mevkiinde kurulacaktır. 1993 yılında yatırım programına alınan santralın ihale dosyaları hazırlanarak 17 Aralık 1996 Tarihinde uluslararası ihaleye çıkılmış ve teklifler 15 Ekim 1997'de alınmıştır. İhale değerlendirmesinden sonra ihaleyi kazanan firma ile sözleşmenin 1999 yılında imzalanması ve santralın ilk ünitesinin 2006 yılında servise girmesi planlanmıştır.

Ülkemizde nükleer santralın yapılıp yapılmaması, yapılacaksa hangi kuruluşlar tarafından yapılacağı konularının 2000 Mart ayı içinde netleşmesi beklenmekte idi. Ancak Akkuyu'da yapılması planlanan nükleer santral ile ilgili ihale iptal edildi.

Türkiye için tek alternatif nükleer santral mi?

Ülkemizde enerji sorunu olduğu, enerji bakımından dışa bağımlı olduğumuzdan aşikardır. Gittikçe artan enerji ihtiyacı küresel çevre sorunlarıyla da birleşince fosile dayalı enerji santrallerine alternative bulunmasını zorunlu hale getirmiştir.

Temel alternative olarak nükleer santral kurulmasını gösterenler şunları ileri sürmektedirler:
* nükleer santraller enerjide dışa bağımlılığımızı büyük ölçüde azaltacaktır.
* Temiz enerji kaynağı olması nedeniyle tercih sebebi olmalıdır.
* Fosil kaynaklara göre daha verimlidir.

Alternatif enerji kaynaklarına yönelmek şarttır. Ancak nükleer tek alternative değildir. Ülkemiz gibi güneş, rüzgar, su, jeotermal enerji gibi temiz enerji kaynaklarına sahip ülke için nükleerin sıralaması sonlarda yer almalıdır.

Ayrıca, nükleer enerjinin dışa bağımlı olmaması söz konusu da değildir. Çünki, nükleer santral inşa edecek ve çalıştıracak yerli teknolojiye sahip değiliz. Temiz enerji olması ve verimlilik konularına da daha önce değinildiği gibi, bunlar da doğru kabul edilebilecek tezler sayılmamaktadır.

Sonuç


Nükleer santraller hakkındaki temel bilgilerden başlayarak, karşıt görüşlere de yer vererek kendi kendime bir bakış açısı edinmeye çalıştım. Bu kısa araştırmamın sonucunda kafamdaki soru işaretlerini netleştirdiğim için mutluyum :) Kısaca fikrimi şöyle belitebilirim:
Fosil kaynaklara alternatif bulunması, gerek küresel iklim sorunlarından gerekse fosil kaynakların tükeneceğinden, bir zorunluluk. Ancak, nükleer santrallerin ekonomisi, fosil kaynaklara bağımlılığını ve radyoaktif atık sorunları düşünüldüğünde alternatifler arasından nükleer enerjiye bu denli yer ayrılması insanda garip bir his bırakıyor. Jeotermal, su, güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına daha çok önem verilmeli diye düşünüyorum, en azından bizim ülkemizin tercihi bu yönde olmalı.

Kaynakça
http://www.nukte.org/reaktorler
http://aksam.com.tr/2009/05/29/yazar/8089/aksam/yazi.html
http://healthandenergy.com/nuclear_dangers.htm
http://www.guardian.co.uk/science/2004/aug/12/nuclear.environment
http://www.angelfire.com/scifi/nuclear220/sec333.htm
http://www.bgst.org/keab/aks20060630.asp http://www.bilimbilmek.com/sayfa/Nükleer_enerjiye_evet_mi_hayir_mi.html


Devamını okuyun...>>

Ninemin Bitkileri


Kayısı Çekirdeği Yağı: Yüzümüzdeki yorgunluk nedeniyle oluşmuş kırışıkları azaltıyor. Yorgun, mor göz altlarını gerçekten rahatlatıyor. Sivilcelerin azalmasına da yardımcı oluyor. Nemlendirici göz kremi yerine ya da nemlendiricilerle karıştırılıp kullanılabilir.
Devamını okuyun...>>